Sunay
Akın ilk şiirini, henüz 9 yaşındayken Meteoroloji Müdürlüğü'nde çalışan bir
memurun kızına yazmıştır. Yazdığı bu akrostiş şiiri evlerinin terasında bulunan
odunluk kapısının iç kısmına yazmıştır. Akın, kız balkona geldiğinde bu şiiri
görsün diye odunluğun kapısını açsa da bir türlü görülmesini sağlayamamıştır.
Şair sıfatına ulaştıktan sonra Sunay Akın çocukluğunun geçtiği Trabzon'a
gittiğinde, sert geçen bir kışta, içindeki odunlarla birlikte üstünde şiirin
yazılı olduğu kapının da sökülüp yakıldığını öğrenir. Bu şekilde şairin yazdığı
ilk şiir kaybolmuş ancak bir sobanın içinde kütürdeyen odunun anlatıldığı şiir
olan yayınlanan ilk şiirine ilham kaynağı olmuştur. İlk şiir kitabı 1989'da
"Makiler" adıyla yayınlandı. Arkadaşlarıyla birlikte 1989'da Yeni
Yaprak şiir dergisini ardından, 1990 yılında da Olmaz adlı şiir dergisini
çıkardı. Adını Cemal Süreyya'nın koyduğu bu kitabı "Antik Acılar, Kaza
Süsü, 62 Tavşanı" izledi.
Anlık ilhamlara dayanan ve genellikle kısa
olan şiirleri, Orhan Veli'nin şiirindeki bazı özelikleri günümüzde sürdüren bir
yapıya sahiptir. Ayrıca, bu tür şiirlerde genellikle rastlanmayan, yumuşak,
lirik bir tonu vardır. Şiirlerinde özellikle ince yergi öğelerini kullanmadaki
rahatlığı ile dikkat çeker. Cemal Süreyya'nın etkisinde sürdürdüğü şiirlerde,
dil oyunlarına dayalı yoğun bir alaycılık ve şaşırtma; çocuklar ve hüzünle
birlikte şairin ilgi ve duyarlılığını göstermektedir. Cemal Süreya, Sunay Akın
şiirlerinde düşünce lirizminin yoğun olarak hissedildiğini öne sürmektedir.
Sunay Akın, Garip’le İkinci Yeni’yi birleştiren bir tavır içinde olup rasyonel
öğede de hüzün arayan bir şairdir. En belirgin özelliği şiiri düz yazıya
yaklaştırarak düşüncelerini okuyucusuyla konuşur gibi yazıya dökmesidir.
Sunay Akın'ın kelimelere yüklediği anlamdır
beni kendisine çeken. Şiirin örtüsünü aralar ama kelimelere cesurca dalmaz;
çünkü mütevazıdır, kimseyi kırmak istemez. Şiirlerini düz yazıya yakın biçimde
yazması onun belki de daha içten görünmesinin asıl sebebidir; çünkü okuyucuyla
kendisi arasına bir duvar örmez, kendini sıradanlaştırarak sade bir dille
anlatır aklındakileri. Bazı kişiler Sunay Akın şiirlerinin sadeliğin doyurucu
zirvesine ulaşamadığını söylemektedir. Bunun sebebi belki de şiirlerinde tıpkı
Garipçiler gibi sıradan öğelerden yararlanması ve kendini uyak, redif
düzeninden uzak tutmasıdır. Yüzeysellikle sadelik arasında bir geçiş özelliği
taşıyan şiirlerin duru bir dille yazılmış olmasıdır şairin öne çıkan özelliği.
Öte yandan, çokça okuduğum halde pek aklımda tutamadığım şiirlerin şairidir
Sunay Akın ve bazı şiirleri gerçekten de yüzeysel bir görünüme sahiptir sanki
zorla yazılmış gibi.
Genelde şiirlerinin kısa olduğu dikkat çeken
şairin uzun şiirlerinde uyumlu bir bütünlük sağlanamamıştır. Aslında diğer bir
bakış açısına göre Sunay Akın şair olduğu için şiiri ıskalamaktadır. Radyo ve
televizyon programlarıyla sıkça gündeme gelmesi ve katıldığı programlarda çok
konuşması ve çarpıcı dizeler kullanarak okuyucuyu etkilemek istemesiyle öne
çıkmaktadır. Bu durum onun popüler olmaktan ne kadar zevk aldığını gösterse de
anlatacak bilgi birikiminin olduğu da gözlerden kaçmamalıdır. Sıra dışı olmaya
çalışan ancak düşünsel temeli ile ulusal-solcu geleneğin dışına çıkamayan
entelektüel erişkinliğe ulaşamamış biri gibi görülse de tipik "aydın olma
hali" ile elit bir duruş sergiliyor.
Şiir içten gelmeli, geldiğini belli etmeli
yoksa ruhsuz bir yazındır, alt alta kurulan devrik cümleler ve kullanılan
kafiyelerdir, şiiri şiir yapan yazının teknik niteliği değil, barındırdığı
ruhtur. Sunay Akın, ne kadar yetenekli olursa olsun, kendi kendini yeterli
gördüğü ya da popüler olmaktan duyduğu hazdan şiirin o doyumsuz lezzetine
ulaşamamaktadır. Bu nedenle Sunay Akın bence bir şair değil, bir şiir adamı
olarak değerlendirilmelidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder