Zamanında
değerinin tam olarak anlaşılamadığına inandığım yazarların başında gelir Duygu
Asena. Gerek kitapları, gerek gazete yazıları, gerekse siyasî düşünceleri benim
hayat görüşümü oldukça etkilemiştir.
Duygu
Asena denildiğinde akla ilk gelen ‘feminizm’ oluyor; ancak feminizmin yeteri
kadar anlaşılamadığına inanıyorum. Duygu Asena her ne kadar kadın- erkek
eşitliğini savunmuş olsa da bu durum onun, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi
olan bazı karşıt görüşlü kişiler tarafından ‘erkek düşmanı’ olarak nitelendirilmesine
yol açmıştır. Öte yandan, feminizm şans eşitliği ve insan haklarının temeli
olan sosyal adaleti özetleyen bir kavram olduğuna göre aklı başında olan her
insanın feminist olması gerekir. Sonuçta Duygu Asena kadın ve erkek aynıdır
dememiştir, kadın ve erkek birbirinden farklıdır. Farklılık ve eşitlik
kavramları birbirinden ayrı olduğu halde, bazı anlamaya kafa yormayan kişiler
tarafından bu ayrım anlaşılamamıştır.
Genetik
bilimcilerin yayınlanan bir araştırmasını Duygu Asena kendine özgü yorumuyla şu
şekilde değerlendirerek dikkatleri üzerine çekmiştir: “Araştırmaya göre, evrimin en tepesinde kadın yer alıyor; yani kadın
dünyanın en gelişmiş yaratığı. Bilim adamlarına göre evrimin sıralaması nasıl
mı? Şöyle: goril, şempanze, gelişmiş maymun, erkek ve en son kadın. Belki de bu
yüzden kadın içgüdülerini kontrol etmesini biliyor, mesela tahrik olsa da,
tecavüz etmiyor! O, şiddet yanlısı, tahripkâr, sadece erkek olduğu için kendini
üstün zanneden ve kadını ikinci sınıf gören, yasaları da ahlak kurallarını da
iki cinsiyet için farklı algılayanlar kabul etmeliler ki, onlar içgüdülerine
göre yaşıyorlar, onlar evrimlerini ne yazık ki henüz tamamlamamış bulunuyorlar".
Bu açıklamadan da görüldüğü üzere Duygu Asena kadın ve erkek arasındaki düşünce
ayrımını kısa ve öz bir biçimde ortaya koymuş ve bu düşünceye nereden vardığını
da çok net bir biçimde ifade etmiştir. Ona göre bir seks objesi olarak
görülmekten şikayet eden bir kadına karşı, cinsel performansından endişelenen
bir erkek vardır.
Duygu Asena’nın bence insanlar üzerinde en
çok etkisi olan kitabı Kadının Adı Yok isimli kitaptır ki; bu kitap zamanında
Başbakanlık Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu tarafından
yasaklanmıştır. Oysa kitapta anlatılan temel fikir kadınların kendi özgürlüklerini
araması ve kendi haklarını savunmasıydı. Kürşat Bumin 1 Ağustos 2006 tarihinde
Yeni Şafak Gazetesinde yayınlanan köşe yazısında töre cinayetlerinin haber olarak yayınlanmasını, dayak yiyen kadınların
karakola başvurmasını, genç kızların babalarına, ağabeylerine, sevgililerine
karşı seslerini yükseltebilmelerini; Duygu Asena’nın yazdıklarının olumlu
etkileri olarak nitelendirmiştir. Bumin’e göre Duygu Asena, binlerce kadının aklına ve hayatına ışık katmıştır.
Buradan da anlaşıldığı üzere bugün Türkiye kadın hakları konusunda az da olsa
ilerleme kaydedebilmiş ve yaygın basın organları konuyu ciddiye alıyorsa bunda
Duygu Asena'nın çabalarının payı büyüktür; fikirlerini kabul eder veya
etmezsiniz, kendisini sever veya sevmezsiniz ama o kadınların sesi olmayı
başardığı için büyük saygıyı hak etmektedir. Duygu Asena Türkiye’de yaşayan
kadınların ilk başkaldırışlarından birine liderlik etmiştir. İnsanların dile
getirmeye çekindikleri, cesaret edemedikleri durumları açık seçik anlatarak
özellikle kadınların doğruyla yanlışı ayırt ederek kabuklarını kırmalarına
yardımcı olmuştur. Duygu Asena ilişkilerin içine demokrasiyi sokmuş olan
kişidir. Gerek iş yaşantısında gerekse romantik ilişkilerde kadınların hakkını
araması gerektiğini sonuna kadar savunmuş ve onlara yol göstermiştir.
Olaylara dar açıdan bakmayı pek seven
halkımız Duygu Asena’nın “feminizmini” erkek düşmanlığı olarak yorumlamasının
belki bir sebebi de feminist düşüncelerin kadınlar arasında yaygınlaşarak gözü
kapalı yaşayan kadınların gerçeklerin farkına vararak değişmesinin erkeklerin
hoşuna gitmemesidir. Çünkü onu erkek düşmanı olarak tanımlayan kesimin
çoğunluğunu erkekler oluşturmaktadır. Oysaki O, kadınların üzerindeki baskıları
hafifletmeyi kendine görev edinerek kadını sadece kadın bedeni olarak gören
zihniyetleri değiştirebilmeyi amaçlayıp kadınları ayakları yere sağlam basan
kişiler olarak görebilmeyi arzulayan biriydi. Onun bütün bu mücadelelerinin
temelinde “kadının kurtuluşu kendindedir” düşüncesi yatmaktadır.
Duygu Asena’nın evliliğe karşı bir tutum
içinde olduğunu düşünenler için ise aşkın bir görme kusuru olduğunu ve
evliliğin ise bunun tedavisi olduğunu belirtmekte fayda var. Çünkü aşk bir
ihtiyaç, sevmek ise bir sanattır ve her zaman sevdiklerimizi yapamayabiliriz
ama yaptıklarımızı sevebiliriz.
Öyle sanıyorum ki Türk toplumunda kadınların
yeri Duygu Asena’dan öncesi ve sonrası olarak ikiye ayrılmalıdır. O, kadınların
kendilerini sevmesini amaçlamış ve güçlü olmaları için kimseye muhtaç
olmadıklarını göstermeye çalışmıştır. Eskiden belki kadının adı yoktu ama şimdi
var; bu kez de ne hazindir ki Duygu Asena yok.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder