Bülent Ecevit, büyük Hint şairi Rabindranath
Tagore şiirleriyle 15 yaşındayken tanışmıştır. Ecevit’in ilk okuduğu Tagore
şiir kitabı “Bahçıvan” olmuştur. Sayfaları çevirdikçe Bengalce yazan bu Hintli
şairin sözcüklerinin ruhuna işlediğini fark eden Ecevit, aynı şairin “Postane”
adlı piyesini okuyarak kendisindeki Tagore etkisini perçinlemiştir. Geleneksel
Hint şiirinin son büyük temsilcisi olarak dillendirilen Tagore’un şiirlerinde ince bir lirizmle mistisizm harmanlanmıştır.
Henüz 16 yaşındayken Tagore’un Gitanjali adlı
Nobel Edebiyat ödüllü destanını 10 gün gibi kısa bir süre içerisinde ustalıkla
çevirmesi dikkatleri üzerine çekmiştir. Bunun üzerine Tagore çevirilerinden ilk
teklifini alan Ecevit, ilk parasını bu şekilde sanattan kazanmıştır. Hint
felsefesi ve edebiyatının tadına varmaya başlayan Ecevit, henüz İngilizcesini okurken bile içinde çevirme
hissinin uyandığını, ancak şiirin nesre dönüştüğünde büyüsünden bir şeyler
kaybettiğini düşündüğünü dile getirmiştir. Bu nedenle çeviriye girişirken
bunu doğrudan doğruya şiir diliyle
aktarmayı arzulamıştır. Bu durum da henüz 16 yaşındayken çevirdiği bu
kitapta yer alan dizelerin, onu ömrü boyunca etkisi altında tutmasının en temel
sebebidir. Tanrısal aşka yaslanan ve
lirik üslupla ‘mistik bir ağıt’ gibi
kaleme alınan ilahiler, aynı zamanda Ecevit'in
edebi duyarlılığının alt yapısını oluşturmuştur. Ecevit’in edebiyat ve
sanata olan ilgisi tüm yaşamı boyunca devam etmiş, fakat onun yaşamını
belirlememiştir.
Tagore’dan
etkilenerek lise yıllarından itibaren şair olmak istediğini söyleyen Ecevit,
sürekli şiir okuyup yazarak kendini geliştirmiş; yazdığı şiirler de çeşitli
makalelerde yayınlanmıştır. Nazım Hikmet ve Necip Fazıl şiirlerini çok beğenen
Ecevit’in şiir tutkusu Tagore hayranlığı ile biçimlenmiştir. Siyaset hayatı boyunca kimi zaman
övgüyle, kimi zaman alay eşliğinde Ecevit’e “Şair Başbakan” unvanı
yakıştırılmıştır.
Sanatın ve sanata önem vermenin çok yoksul
ülkeler için bile lüks sayılmaması gerektiği kanısında olan Ecevit, bu
düşüncesini “sanatla ilgili insanların
düşünce yeteneğini, yaratıcılığını, duyarlılığını geliştirir ve bunlar
geliştikçe bir toplumun kalkınması hızlanır, yaratıcılığı artar, mutluluğu
artar ve kendi iç uyumu olgunlaşır” sözleriyle dile getirmiştir.
Bülent Ecevit’in Tagore’a olan ilgisi onu, Tagore’un hukuk eğitimi için gitmiş olduğu Londra’ya kadar sürüklemiş ve burada boş zamanlarını Bengalce ve Sanskritçe öğrenimine ayırmasına aracı olmuştur. Bengalce’yi öğrendikçe kendini Tagore’a daha yakın hisseden Ecevit, kendi ricası ile o dili Tagore’un Gitanjali adlı eseri ile öğrenmeye başlamış ve şairin 9 şiirini Bengalce orijinalinden çevirme fırsatı bulmuştur.
Bülent Ecevit’in Tagore’a olan ilgisi onu, Tagore’un hukuk eğitimi için gitmiş olduğu Londra’ya kadar sürüklemiş ve burada boş zamanlarını Bengalce ve Sanskritçe öğrenimine ayırmasına aracı olmuştur. Bengalce’yi öğrendikçe kendini Tagore’a daha yakın hisseden Ecevit, kendi ricası ile o dili Tagore’un Gitanjali adlı eseri ile öğrenmeye başlamış ve şairin 9 şiirini Bengalce orijinalinden çevirme fırsatı bulmuştur.
İlerleyen yıllarda Bülent Ecevit’in CHP’den
milletvekili adayı olması onu, siyasetin göbeğine sürüklemiş ve zorlu zamanlarda
Hint felsefesine, Tagore’a sığınıp, Gitanjali’den kendi çevirdiği dizeleri
okuyarak rahatlamasına temel oluşturmuştur. “Felsefesiz bir toplum, yönünü, yolunu bulamayan bir toplumdur” diyerek
bir ulusun çağdaş olmasının en önemli niteliğinin bir felsefe edinmekten
geçtiğini belirtmiştir.
Ecevit’in şiirleri Hint felsefesiyle hayat
bulmuş ve Tagore’un şiirleriyle beslenmiştir. Bülent Ecevit olumlu, gerçekçi, çağına yakışan bir düşünce adamın
simgesi olurken, Karaoğlan kişiliğiyle de eylem adamıdır. “Sosyalist
gerçekçilik dışında sanat olmamalıdır” görüşünü savunanlara, sanata ve sanat
görüşlerine siyasal bir sınırlama getirilmemesi kanısında olduğunu
belirtmiştir.
Gelgelelim, Bülent Ecevit şiirleri yoğun
lirizmden yoksun görünse de taşıdığı her bir duygunun felsefesi vardır. “..eski ırmak izlerinde akar yiterim kumlarla..” Öyle ki, Jeolog adlı şiirinden alınmış bu dizede de
göründüğü gibi gerektiği zaman okuyucu tam kalbinden vuracak satırlara imza
atmıştır. Dolaylı anlatımlardan özenle kaçtığı gözlemlenen Ecevit’in
şiirlerinin doğrudan insanın içine işleme nedeni duyguların gereksiz
sözcüklerden arındırılarak şiirlere yansıtılmış olmasıdır. Oldukça yalın bir dille
yazılmış şiirlerinde bile Ecevit’in kalbinin temizliği tüm görkemiyle gözler
önüne serilmektedir. Gerek söz sanatlarından gerekse uyak-redif kalıplarından
arındırılmış şiirleriyle dar bir kesime değil, geniş kitlelere hitap eden bir
şiir anlayışı vardır. Hiç kuşkusuz, Pülümür’ün Yaşsız Kadını adlı şiiri
Ecevit’in sosyal görüşünü doğrudan yansıttığından en çok ses getiren şiiri
olmuştur.
Ecevit şiirlerindeki değişmez özellik tüm
şiirlerin sade bir dil ve yalın bir üslupla, bir felsefe dâhilinde yazılmış
olmalardır. Bu felsefe de Ecevit’in Tagore’a olan ilgisi ile pekişmiştir.