Zaman zaman nerede nasıl konuşmam
gerektiğiyle ilgili heyecanlanabiliyorum. Olabilir, insanım sonuçta. Veya biyolojik
bir açıdan baktığımda duyguları olan bir hayvan olduğumu da söyleyebilirim. Düşünüp
tartıyoruz, ona göre davranışlarımız şekilleniyor tamam da hiç mi
içgüdülerimizi dinlemiyoruz sanki.
Sadece isteklerimize yön veren id’in esiri hangimiz olmadık ki? 7 ölümcül günah kavramı aslında id’in isteklerini gerçekleştirmekle alakalı biraz da. Eğer ki süper ego devreye girip de bilinçaltımızdaki kararlarımızı sınırlandırmazsa “öfke, açgözlülük, oburluk, şehvet, gurur, tembellik” ortaya çıkıyor. Çıkıyor çıkmasına da neden kendimizi her anımızda sınırlandıralım ki? Bebeklerde sadece id devrededir mesela. Bütün ihtiyaçları caregiver tarafından karşılanmak durumundadır. Yoksa bebek zaten kendini sadece ağlayarak ifade edebilmektedir. İd, ilkel yanımızdır bir bakıma. Temel ihtiyaçlarımız ve onların karşılanmasına yönelik duyulan istektir id.
Süper ego ise “aman tadımız kaçmasın Ali Rıza Bey” kıvamında bizi sınırlandıran kavramdır. Ve bunlar bizim hiç haberimiz olmadan gerçekleşmektedir. Buzdağının görünmeyen kısmı yani. Süper ego “ay şimdi bir gören olur, bir şey derler, ben bu denileni kaldıramam; en iyisi bunu yapmayayım” diyen iç ses bir bakıma. Ben süper ego’yu sevmem mesela. Aşırı mükemmeliyetçi kişiler süper egosunun esiri olmuş olan kişilerdir. Baktığımızda enneagram sisteminde de incelemeniz mümkün ki mükemmeliyetçi kişilik yapısı biraz da obsesif kompulsif kişilik yapısı ile örtüşmektedir. Obsesif kompulsif kişilik bozukluğu demiyorum, o ikisini birbirine karıştırmayalım, birbirinden farklı durumlar zira.
Sadece isteklerimize yön veren id’in esiri hangimiz olmadık ki? 7 ölümcül günah kavramı aslında id’in isteklerini gerçekleştirmekle alakalı biraz da. Eğer ki süper ego devreye girip de bilinçaltımızdaki kararlarımızı sınırlandırmazsa “öfke, açgözlülük, oburluk, şehvet, gurur, tembellik” ortaya çıkıyor. Çıkıyor çıkmasına da neden kendimizi her anımızda sınırlandıralım ki? Bebeklerde sadece id devrededir mesela. Bütün ihtiyaçları caregiver tarafından karşılanmak durumundadır. Yoksa bebek zaten kendini sadece ağlayarak ifade edebilmektedir. İd, ilkel yanımızdır bir bakıma. Temel ihtiyaçlarımız ve onların karşılanmasına yönelik duyulan istektir id.
Süper ego ise “aman tadımız kaçmasın Ali Rıza Bey” kıvamında bizi sınırlandıran kavramdır. Ve bunlar bizim hiç haberimiz olmadan gerçekleşmektedir. Buzdağının görünmeyen kısmı yani. Süper ego “ay şimdi bir gören olur, bir şey derler, ben bu denileni kaldıramam; en iyisi bunu yapmayayım” diyen iç ses bir bakıma. Ben süper ego’yu sevmem mesela. Aşırı mükemmeliyetçi kişiler süper egosunun esiri olmuş olan kişilerdir. Baktığımızda enneagram sisteminde de incelemeniz mümkün ki mükemmeliyetçi kişilik yapısı biraz da obsesif kompulsif kişilik yapısı ile örtüşmektedir. Obsesif kompulsif kişilik bozukluğu demiyorum, o ikisini birbirine karıştırmayalım, birbirinden farklı durumlar zira.
Ego ise ben, benlik anlamlarına
gelir. Yani id ister, ego onu gerçekleştirir, süper ego ise nerede ne yapılması
gerektiğine karar verir. Ama yetkili mercii ego’dur. Tüm isteklerini
karşılayan, kendi düşüncelerine önem veren ve başkalarını kaile almayan
kişilere egoist denmesinin sebebi budur. Aslında id masumdur. Sadece ister,
gerçekleştiren; sadece kendine ses verip diğer her şeyi kulak arkası eden
egodur. Bu durumda suçlu egodur.
Süper egosunu dinleyen kişiler günlük hayatta karşımıza çıkan sessiz, kendi kararlarını alırken huzursuzlukları her hallerinden belli olan “bağımlı kişilik yapısı”na sahip olan kişilerdir. Çocukluklarında ebeveyn müdahalesine sıkça maruz kaldıklarından bu durumu normalleştirmeleri sonucu süper egonun önünde saygıyla eğilmeyi tercih etmektedirler. Kendi kararlarını onların çevresi belirlemekte, eğer ki çevrenin onayını alamazlarsa o taşın altına girmekten vazgeçip kendilerini evlerine kapatmaya bile kalkabilmektedirler.
Süper egosunu dinleyen kişiler günlük hayatta karşımıza çıkan sessiz, kendi kararlarını alırken huzursuzlukları her hallerinden belli olan “bağımlı kişilik yapısı”na sahip olan kişilerdir. Çocukluklarında ebeveyn müdahalesine sıkça maruz kaldıklarından bu durumu normalleştirmeleri sonucu süper egonun önünde saygıyla eğilmeyi tercih etmektedirler. Kendi kararlarını onların çevresi belirlemekte, eğer ki çevrenin onayını alamazlarsa o taşın altına girmekten vazgeçip kendilerini evlerine kapatmaya bile kalkabilmektedirler.
Sonuç olarak kendi içsel
mekanizmamızı bilip id-ego-süper ego üçgeninde sağlıklı bir ilişki kurmayı
başarabilirsek “self-actualization” yani kendimizi gerçekleştirmeye
yaklaşabiliriz. Bu dengeyi kuramazsak kendimizi gerçekleştirmemiz mümkün
olamayacaktır.