Kıyafetler, insanı rezil de eder vezir de.
Vücut hatlarınıza uygun giyinmek ayrıdır, tarzınızı oluşturup o doğrultuda
giyinmek ayrı. Ama en önemlisi zevk
sahibi olmak.
Zevk sahibi değilseniz istediğiniz markadan dünyalar kadar para döküp
kıyafet alın, yine de bir şey ifade etmez. Çünkü onu taşıyabilmektir marifet. Yerine uygun giyinmek ise bu durumun
olmazsa olmazıdır. Sonuçta abiye bir kıyafetle spora gidemeyeceğiniz gibi
askeri üniforma ile de plazada iş toplantısına gidemezsiniz. Yani gidersiniz de
gülünç duruma düşersiniz işte. Bu sebeple giyim
psikolojisi diye bir kavramın olması gerektiğini düşünüyorum.
İçinde kendinizi rahat hissetmediğiniz veya beğenmediğiniz halde
zorunluluktan giydiğiniz bir kıyafet ile sokağa çıktığınızda kendinizi tedirgin
hissediyor oluşunuz bunun bir kanıtıdır aslında. Tamam, giyime harcayacak belli
bir bütçeniz yok diyelim; o zaman bütçenize uygun butikler var, pasajlar var. En
olmadı semt pazarları var. Bazen gerçekten çok hoş parçalar karşımıza
çıkabiliyor semt pazarlarından. Üstelik her yaşa her beden ölçüsüne her giyim
tarzına uygun geniş seçeneklerle karşılaşabilirsiniz oralarda.
Alışveriş yapmak bir
hobi olmadığı gibi “kendinizce” güzel giyinmek de bir zorunluluk değildir. Benim bahsettiklerim
hayata dair küçük dokunuşlar sadece. Önce kendinizi önemsemeli ve ciddiye
almalısınız ki hayat görüşünüz, kişisel birikiminiz ve ilgi alanlarınız
paralelinde bir görünüme sahip olasınız.
Stilinize güvenmiyorsanız bu konuda profesyonel hizmet veren kişilerden
destek alabileceğiniz gibi günümüzde artık herkes (Bu Tarz Benim, İşte Benim
Stilim, Gardrop Savaşları vb. tv programları sağ olsun!) moda konusunda az-çok yetkili
olduğundan mağaza personellerinden veya moda bloggerlarından da yorum isteyebilirsiniz.
Önemli olan, önce kendinizi sevin ve
beğenin sonra da bunu kendinize kanıtlayın!
Bol bol kitap okuyun, gezin, fotoğraf çekin, eğitimlere katılın ama
katılmış olmak için değil; kendinize bir şeyler katmış olmak için yapın
bunları.