Renkli
bir dünyaya açılan kapıdan geçtim. İsli duvarlara bakarken zihnimden geçenleri
toparlayamıyordum. Sanki manyetik bazı güçler benim düşüncelerimi kontrol
altında tutmak ister gibiydi. Yalpaladım. Odanın içinde gezinmeye devam
ediyordum. Duvarlara yapıştırılmış olan gazete kâğıtlarını gördüm. Üçüncü sayfa
haberleri ile kaplı dört duvar arasında manşetleri okurken buldum kendimi.
-Eski
karısını 4 bıçak darbesi ile öldürdü.
-Çıkma
teklifini kabul etmeyince benzin döküp yaktı.
-23
kişinin tecavüzüne uğradı.
Vahşet
çağrısını nasıl da duymuyordu bu insanlar? Her şeye umarsızca kapamıştı
gözlerini herkes. “Her”ler “hiç” leri kovalıyordu adeta. Utandım. Utanıyorum. "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" sözünün ardına sığınanlar küstürdü beni hayata. Bu
duyarsızlıklara şahit olmaktan, bir şey yapamamaktan, elimden bir şey gelmiyor
olmasından utandım. Duygusuz gözlerle etrafı incelemeye devam ettim. Dalga sesleri
yankılanıyordu evin bahçesinde. Terasa çıktım. Çatı katı manzarasında etrafa
şöyle bir alıcı gözle bakayım dedim. Bu gözler görmek istemediği nelere şahit
olmuştu şu 27 yıllık ömrü hayatında. Benim yaşadıklarımı bir başkası yaşamış
olsa belki de çoktan kendini boğazın serin sularına teslim etmişti. Ama ben Anadolu
yakasından Avrupa yakasına –tüm risklerine rağmen- yüzerek geçmeyi tercih
etmiştim. Zoru severim, bilen bilir. Kalbim bir çöp yığını ile dolu olduğu
halde. Ben anılarına bağlı bir insanım. Romantik olmayabilirim ama nefes
olduğum müddetçe duygularımla varım. Sadece hayat köreltti içimdekileri. Geriye
kalan sadece kırıklıklar, kırgınlıklar oldu. Kimseyi ayıplamadım, kimseyi de
yasaklamadım kendime. Sevdiğime de sevmediğime de sevemediğime de pişman
olmadım. Pişmanlıklar bana göre değildi çünkü. Hayatıma değen insanlara
verdiğim değerdi onları benim için bu derece mühim yapan. Kimisi teğet geçti
hayatıma, kimisi geldi merkezine oturdu da kovamadım oradan. Her neyse… Hepsi
geldi geçti. Ne büyük şehirsin sen İstanbul! Kimleri uğurladın sonsuzluğa,
kimleri kahrettin, “her”leri “hiç”liğe mahkûm ettin. Senin de canın sağ olsun!
Suçlu İstanbul değildi, lakin hep İstanbul suçlandı bir tebessümle insanları selamladığı halde...
Suçlu İstanbul değildi, lakin hep İstanbul suçlandı bir tebessümle insanları selamladığı halde...