Toplumsal
cinsiyet, terim olarak “gender” sözcüğüne karşılık gelmekte ve dilimizde insanların üremeye dayalı olarak bölünmesiyle ilgili
terim olan “sex” sözcüğüne karşılık gelen cinsiyet sözcüğünü aşkın bir anlam içermektedir (Oğuz, 2012).
Toplumsal
cinsiyet, eril ve dişil kategorileri içinde barındıran, bir nesne olmaktan çok bir süreçtir. Eril ve dişil
kategorileri toplumsal yaşamın ve cinsel politikaların kategorileri değildir; oysa "erkekler" ve
"kadınlar" öyledir (Oğuz, 2012). Toplumsal cinsiyet genel olarak
kadınlık ile erkeklik rollerinin toplumsal ilişkilerle kurulduğunu anlattığından ataerki
kavramına oranla daha sınırlı bir içeriğe sahiptir. Günümüz ataerkil toplum anlayışında iktidar,
bireyin kuramsal olarak ait olduğu veya kültürel olarak içinde kurulduğu bir
yapı değil, bizzat üretimine
bireyin de katılımını gerektiren diyalektik bir güçtür.
Erkekler gücü ve iktidarı simgelerken kadınların sadece doğurganlığı
simgelemesiyle ilgili düşünceler, onların
bir insan üretim aracı
olarak görülmesine yol açmıştır.
Ataerki,
"erkek"in temel kategori olduğunu, "kadın"ın
ise "erkek olmayan" olarak tanımlanabildiği, yani tanımının
erkek kategorisine bağlı olduğu cinsiyetçi bir söyleme sahiptir. Kadının
"öteki", "asıl olmayan" konumundan çıkıp kendinde bir
kategori durumuna gelmesi ancak dilin önce yıkılması, daha sonra bu özellik
içinde yeniden yapılanması ile olanaklıdır (Oğuz, 2012).
“Her
başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır”
sözü ilk başta ayrımcı
bir söylem
içermiyor
gibi görünse de, kadının erkeğin arkasında yer alması durumundan anlaşıldığı üzere
bu deyiş hiçbir
zaman tersinden söylenmez.
Çünkü ön
planda olan daima erkektir. Öte
yandan, erkek yerine “bay” kelimesinin kullanımı
yaygın
olmadığı halde, nedense kadın yerine cinsiyet çağrışımı yapmayan “bayan” söylemi
daha yaygındır. Bayan denildiğinde akıllarınca kadın ve kız arasında orta yolu bulduklarını
sanıyorlar.
Kadına
kadın
demekten utanan, ama erkeklere erkek diyerek onları yüreklendirdiğini
düşünen bu cinsiyetçi bakış açısı, erkek cinselliğinin utanılacak bir şey olmadığını düşünürken
kadın
cinselliğini toplumsal bir ayıp
olarak nitelendirir. Oysa erkekler nasıl
kendi kimliklerini gizlemiyorlarsa kadınların da çekinmeye ihtiyacı yoktur. Öte
yandan, geçmişten günümüze
gelişim aşamalarını incelediğimizde bu tür ayrımcı
sözleri
çok
yanlı
bir tutum olarak da algılamamak
gerekmektedir. Çünkü faşist söylemlerden yola çıkarak bakıldığında öjeni bağlamında bu ayrımcılıklar doğal yaşamın bir parçası
olarak görülmektedir. Ne yazık ki ırkçı söylemler ve eşitsizlikler üzerine kurulu bir uygarlık tarihinin sonucunda böyle ayrımların olması gayet doğaldır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder