İlişkiler çok geniş bir kavramdır. Gün içerisinde yaşadığımız toplumla istemesek bile belli başlı bir ilişki içindeyiz. Tanıdıklarımızla daha güvenli bir çerçeve içerisinde bir ilişkimiz var. Yakınlarımız, arkadaşlarımız, dostlarımızla biraz daha samimi bir ilişki içerisindeyiz. Uzak akrabalardan yakın olanlara doğru bir yol ilerlerken çekirdek ailemiz en samimi olduğumuz ilişki grubumuz diyebiliriz. Bu çekirdek aileyi oluşturmak için temelde iki birey bulunuyor. Sizin doğup büyüdüğünüz aile bir aile olmadan önce iki bireyin bir araya gelerek bir yuva kurma aşaması var. İşte bu iki bireyin bir araya gelmesi ve samimiyeti resmiyete dönüştürmesi bir süreçtir. İşte bu sürecin inşa aşamasını ele alacağım bu yazımda.
İlişkilerin en başında duyguların yoğun yaşanmasından sebep bazı hisler abartılarak dışa vurulur. "Birbirimiz için yaratılmışız." "Ruh ikizimsin." Bunun içerisinde yeniye duyulan ilgi ve bu durumdan olunan hoşnutluk vardır. Farklı yönlerden ziyade aynı yönlerin fazla olması dikkati çeker. Farklı olunan yönler bile "zıt kutuplar birbirini çeker" diyerek bir iyileştirme hali yaşanır. Aslında bu bir ilişki değil, olağandışı bir kaynaşmadır. bu kaynaşma sürecinde "ben"ler "biz" olabilmek pahasına yok olmaktadır. "Bir elmanın iki yarısı gibiyiz." Zaman ilerledikçe çiftler birbirlerine alışmaya başladıkça bu delilik hali biraz biraz normale dönmeye başlar. Bu noktada ise gerçekler gün yüzü gibi ortaya çıkar. Gözlerin önünden perde kalktığında aslında o hayalde yaratılan büyülü aşk senaryolarının gerçekle alakasının olmaması tokat gibi yüzüne vurur. "O, benim sandığım kişi değilmiş."
Halbuki aşk ilişkisi iki kişiyken bir olmak demek değildir. Aynı fikirlere sahip olmak değildir. Birbirinden bambaşka karakterde insanlar olup da zaman içerisinde birbirine benzemek umuduyla çıkılan bir yolculuk değildir. İlişki, ortak paydada buluşabilmektir. Evliliklerin temeli budur. Aşırı severek kendisini yok sayıp varını yoğunu eşine adamak demek değildir. Çünkü herkesin mutlaka ama mutlaka unutmaması gereken bir kişiliği ve bu kişiliğine ait kişisel sınırları vardır.
Aşk, temelde bir ilişkiyi başlatabilir elbet fakat aşkın gücü bu ilişkiyi devam ettirmeye yetmeyebilir. O "büyülü büyük aşk" bitince oradaki eksikliği yeni bir aşk arayarak çözmek/çözmeye çalışmak ve bir arayış içinde olmak mevcut ilişkinin ölüm fermanıdır ve sağlıklı bir yol değildir. Bunun sebebi aşkı aşık olunan kişiden daha fazla sevmektir. Aşk, empati ve sempatiden öte bir kaynaşma halidir. Gelişimsel olarak şehvetin yerini aşka, aşkın da yerini sevgiye bırakabileceği düşünülmüyor genellikle. Ancak her şehvet aşka, her aşk da sevgiye dönüşmüyor bildiğiniz üzere. Bu noktada asıl önemli olan, aşkın sevgiye dönüşüp dönüşmemesi. Sevgi, belki aşk gibi olağandışı bir tutkuyla yaşanmayabilir pek tabi ki; ancak insan yaşamına tutkudan daha anlamlı olabilecek güzellikler sunabilir.
İyi ilişki, eşlerin birlikte gelişmelerinin yanı sıra birer birey olarak büyüme ve olgunlaşmalarına da izin veren ilişkidir. Farklılıklarla yaşamayı öğrenememektir ilişkileri/birliktelikleri/evlilikleri bitiren. Evlilik, aynı çatı altında yaşarken bir yandan da müşterek hayat bilinci içerisinde sorumlulukları birlikte paylaşmaktır.
İlişkiye bakışı aynı olan kişiler aynı yolda ilerlerlerken tökezlediklerinde birbirlerine destek olup o yolda ilerlemeye devam ederler. Fakat farklı beklentiler ve düşüncelerle bu yola girenler ilk yol ayrımında izlerini kaybettirirler. İlişkilerin temelini sağlam oluşturabilmek için önceliğiniz açık iletişim olmalı.
Uzman Klinik Psikolog & Psikoterapist U. Sezin Çelikkanat Mısırlı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder