1 Kasım 2013 Cuma

Ah Freud Ah!

Bu yaz iki haftalık süreçte öyle bir kitap serisi okudum ki hayatım değişti.. Kitap okumayı ne kadar sevdiğimi beni tanıyanlar iyi bilir. Bestseller kitaplara ayrı bir ilgimin olduğu doğrudur. Özellikle kadınların yoğun bir ilgi ile alıp okuduğu 2012-2013 yıllarına damgasını vuran “Elli Ton” üçlemesini ben de okudum efendim. Hem de bir solukta! Geceleri kitap okumaktan uykusuz kaldım, sabahları güne bu kitapla başladım. Yemek yemek ve su içmek gibi hayatî bir mesele haline geldi bu kitap benim için.

Serinin ilk kitabı Grinin Elli Tonu’nu 3 günde bitirdikten sonra hemen gidip ikinci kitap olan Karanlığın Elli Tonu’nu aldım. O kitabı da 2 günde bitirdikten sonra serinin üçüncü ve son kitabı olan Özgürlüğün Elli Tonu’nun akıbetinden korkmaya başlamıştım açıkçası. Son kitaba gelince bir yavaşladım. Ne de olsa onu okuyup bitirirsem elinden oyuncağı alınmış çocuğa dönecek ve  bir yerlere saldıracaktım. Sonum belliydi. Hem kitabın sonunu merak ediyor, bu fırtınalı aşk hayatı nasıl bir sonuca bağlanacak diye düşünüyor hem de bitirmemek için elimden gelen her şeyi yapıyordum. Kitabı bitirdikten sonra “evet, şimdi ne olacak peki?” diyerek sıradan hayatıma kaldığım yerden devam ettim. Benim gibi bağlanma korkusu olan birinin okuduğu kitaplara böylesine bağlanması normal midir bilmiyorum ama ben kitap okuduğum sürece yaşadığımı hissediyorum sanki. Sütlü nescafe ve okuduğum kitaplar benim can yoldaşım. Kitabın içeriğini anlatmayacağım, merak edenler okuyup öğrenirler zaten. İnsanların hevesini kursağında bırakmak gibi bir huyum yoktur benim.



Kitabın erotik roman olduğunu bilmeyen yoktur heralde. Psikolog kimliğimle kitabı okudukça bastırılmış duyguların açığa çıkmasıyla bilinçaltımdaki Freud bana göz kırpıyordu. Ah Freud ah!

Kitabın sayfalarına serpiştirilmiş şarkılar, kurgulanmış olan hikayeyi daha canlı hale getirmiş. Yaşanabilirliği yüksek bir roman olduğu için beni  bu kadar etkilemiş olabilir. Birçok kişi benim bu kitabı böyle heyecan duyarak okumama şaşırmış olsa da kitabın erotik teması beni hiç rahatsız etmedi. Belki de her insanın kendi hayatının hakimi olduğu süre içerisinde kendisine itaat edilmesinden ne kadar haz aldığını bildiğim içindir. Ayrıca insanların bu kitaba önyargı ile yaklaşmasının sebeplerinden biri de "bir erkeğe sadece aralarındaki tensel çekimden dolayı kendini teslim etmenin onlara yabancı gelmesi" de olabilir. Bu düşüncenin artık rafa kaldırılması gerektiği kanaatindeyim.

Aslında senfonik bir kitap olduğu da söylenebilir. İçinde kurgulanan şarkılar son derece özenle seçilmiş. Sahnelere uygun şarkıları yerleştirmek için zengin bir müzik arşivinin olması gerek doğrusu. Birinci kitapta baskın olan tanımlayıcı öğeler ikinci kitapta yerini betimleme ve açıklamalara bırakırken düğüm serinin son kitabı olan üçüncü kitapta çözülüyor. Öyle sanıyorum ki Muse’un şarkıları da bu kitapta ve dolayısıyla Şubat 2015’te vizyona girmesi planlanan filmde yer alsaydı çok isabetli bir seçim olurdu. Özellikle Supremacy ve Uprising. Şiddetle tavsiye edilir!



Öte yandan filmin oyuncuları belli oldu, herkes Christian Grey rolünü kimin oynayacağını son hızla merak ederken Matt Bomer olarak düşünülen isim Calvin Klein modellerinden Jamie Dornan olarak belirlendi. Çok iyi çok da güzel oldu bence. İnsanın baktıkça bakası geliyor kendisine. Her ne kadar kalbimin Christian Grey'i Vampire Diaries'in yıldızı Ian Somerhalder olsa da...



Bu kitap serisinden gerçekten çok hoşlandığımı söylemezsem yoğun yük taşıyan hislerim eksik kalmış olacak. Bu eksikliği tamamlamak adına aşkı arayan herkese bu kitabı okumasını tavsiye ederim. İnsanın kendini gerçekten iyi hissetmesine yardımcı olan, yetişkin okurlara uygun olarak lanse edilen bu erotik romanı okumadan önce kendi duygularınızdan emin olmanız ve içinizdeki şehvete kapılmadan önce arzularınızın ritmine kulak vermenizi öneririm.


Boş şans!

**

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder