11 Aralık 2013 Çarşamba

Erkek Modası: Botlar

Kış mevsiminin gelip çatmasıyla soğuklar etkisini göstermeye başladı. Havaların soğumasıyla birlikte spor ayakkabılardan botlara geçiş zamanı geldi.


Bu sezon da ayakkabıda siyah, kahverengi ve taba tonları gündemde. Bunlara ilave olarak bordo renk botlar ve özellikle süet modeller çok revaçta olacak. Unutmayın, bu sezonun kilit rengi bordo.


Genel olarak modern erkeklerin tercihi boğazlı bot modelleri olacak. Boğazlı botların ister bağcıklı olanlarını ister bağcıksız ve deri formda olanları tercih edebilirsiniz. Bağcıklı olan modeller daha spor bir görünüm yaratırken iş hayatında bağcıksız modeller daha kullanışlı olacaktır.


Bu tarz botları dar pantolonlarınızla kombinleyerek trendy bir görünüme ulaşabilirsiniz. Bu sezon taba-bordo, bordo-siyah ve siyah-taba renk kombinleri öne çıkarken gri ve lacivert de renk geçişleri arasında denge sağlayacak.


Ayrıca bu sezon yüksek tabanlı ayakkabı ve botlar gündemi uzun süre işgal edeceğe benziyor. Sadece kadınların değil, erkeklerin de severek kullanacağı yüksek tabanlı bot dalgası hızla yayılmakta. Çok da yüksek değil aslında, taban kalınlığı sadece 3 cm. İtalya’da başlayan ve dünyaya yayılan, Hollywood erkekleri tarafından da benimsenen bu bot tarzını siz de çok beğeneceksiniz. Özellikle kısa ve orta boylu erkeklerin tercih edebileceği bu modeller rahat olmasıyla birlikte trendy görünümü ile de çevrenizdekilerden tam not alacak!


Mutlu Alışverişler!

**

5 Kasım 2013 Salı

Moda: Kapitone Akımı


Sezonun en göze çarpan trendi hiç süphesiz ki kapitone deseni!




Deri ceketlerdeki kapitone detayları ile kendini gösteren bu akım, şimdilerde çanta, çizme ve montlarda da kendini göstermeye başladı.

Geçen sene yükselişe geçen zımba detaylarının yerini şimdi kapitoneler aldı.

Deri montlara kapitone deseni ile farklı bir görünüm kazandırıldı. Günümüzde eski ile yeniyi birleştirme modası bu şekilde devam etmekte.


Kapitone dokumalı çantalar denildiğinde akla ilk olarak Chanel çantalar geliyor. Ve deyim yerindeyse zincir saplı Chanel çantalar bu sezon zirveye oturacak.


Deri ceketlerde kapitonenin yanı sıra atlanmaması gereken bir önemli detay da zincir aksesuarı olacak.


Özellikle yaka ve cep bölümlerinde karşımıza çıkan zincir detayı deri montları modern bir görünüme kavuşturuyor.



Detayları gözden kaçırmayın, modadan geri kalmayın!

**

1 Kasım 2013 Cuma

Ah Freud Ah!

Bu yaz iki haftalık süreçte öyle bir kitap serisi okudum ki hayatım değişti.. Kitap okumayı ne kadar sevdiğimi beni tanıyanlar iyi bilir. Bestseller kitaplara ayrı bir ilgimin olduğu doğrudur. Özellikle kadınların yoğun bir ilgi ile alıp okuduğu 2012-2013 yıllarına damgasını vuran “Elli Ton” üçlemesini ben de okudum efendim. Hem de bir solukta! Geceleri kitap okumaktan uykusuz kaldım, sabahları güne bu kitapla başladım. Yemek yemek ve su içmek gibi hayatî bir mesele haline geldi bu kitap benim için.

Serinin ilk kitabı Grinin Elli Tonu’nu 3 günde bitirdikten sonra hemen gidip ikinci kitap olan Karanlığın Elli Tonu’nu aldım. O kitabı da 2 günde bitirdikten sonra serinin üçüncü ve son kitabı olan Özgürlüğün Elli Tonu’nun akıbetinden korkmaya başlamıştım açıkçası. Son kitaba gelince bir yavaşladım. Ne de olsa onu okuyup bitirirsem elinden oyuncağı alınmış çocuğa dönecek ve  bir yerlere saldıracaktım. Sonum belliydi. Hem kitabın sonunu merak ediyor, bu fırtınalı aşk hayatı nasıl bir sonuca bağlanacak diye düşünüyor hem de bitirmemek için elimden gelen her şeyi yapıyordum. Kitabı bitirdikten sonra “evet, şimdi ne olacak peki?” diyerek sıradan hayatıma kaldığım yerden devam ettim. Benim gibi bağlanma korkusu olan birinin okuduğu kitaplara böylesine bağlanması normal midir bilmiyorum ama ben kitap okuduğum sürece yaşadığımı hissediyorum sanki. Sütlü nescafe ve okuduğum kitaplar benim can yoldaşım. Kitabın içeriğini anlatmayacağım, merak edenler okuyup öğrenirler zaten. İnsanların hevesini kursağında bırakmak gibi bir huyum yoktur benim.



Kitabın erotik roman olduğunu bilmeyen yoktur heralde. Psikolog kimliğimle kitabı okudukça bastırılmış duyguların açığa çıkmasıyla bilinçaltımdaki Freud bana göz kırpıyordu. Ah Freud ah!

Kitabın sayfalarına serpiştirilmiş şarkılar, kurgulanmış olan hikayeyi daha canlı hale getirmiş. Yaşanabilirliği yüksek bir roman olduğu için beni  bu kadar etkilemiş olabilir. Birçok kişi benim bu kitabı böyle heyecan duyarak okumama şaşırmış olsa da kitabın erotik teması beni hiç rahatsız etmedi. Belki de her insanın kendi hayatının hakimi olduğu süre içerisinde kendisine itaat edilmesinden ne kadar haz aldığını bildiğim içindir. Ayrıca insanların bu kitaba önyargı ile yaklaşmasının sebeplerinden biri de "bir erkeğe sadece aralarındaki tensel çekimden dolayı kendini teslim etmenin onlara yabancı gelmesi" de olabilir. Bu düşüncenin artık rafa kaldırılması gerektiği kanaatindeyim.

Aslında senfonik bir kitap olduğu da söylenebilir. İçinde kurgulanan şarkılar son derece özenle seçilmiş. Sahnelere uygun şarkıları yerleştirmek için zengin bir müzik arşivinin olması gerek doğrusu. Birinci kitapta baskın olan tanımlayıcı öğeler ikinci kitapta yerini betimleme ve açıklamalara bırakırken düğüm serinin son kitabı olan üçüncü kitapta çözülüyor. Öyle sanıyorum ki Muse’un şarkıları da bu kitapta ve dolayısıyla Şubat 2015’te vizyona girmesi planlanan filmde yer alsaydı çok isabetli bir seçim olurdu. Özellikle Supremacy ve Uprising. Şiddetle tavsiye edilir!



Öte yandan filmin oyuncuları belli oldu, herkes Christian Grey rolünü kimin oynayacağını son hızla merak ederken Matt Bomer olarak düşünülen isim Calvin Klein modellerinden Jamie Dornan olarak belirlendi. Çok iyi çok da güzel oldu bence. İnsanın baktıkça bakası geliyor kendisine. Her ne kadar kalbimin Christian Grey'i Vampire Diaries'in yıldızı Ian Somerhalder olsa da...



Bu kitap serisinden gerçekten çok hoşlandığımı söylemezsem yoğun yük taşıyan hislerim eksik kalmış olacak. Bu eksikliği tamamlamak adına aşkı arayan herkese bu kitabı okumasını tavsiye ederim. İnsanın kendini gerçekten iyi hissetmesine yardımcı olan, yetişkin okurlara uygun olarak lanse edilen bu erotik romanı okumadan önce kendi duygularınızdan emin olmanız ve içinizdeki şehvete kapılmadan önce arzularınızın ritmine kulak vermenizi öneririm.


Boş şans!

**

28 Haziran 2013 Cuma

Tatil: Çeşme’de Hayat Var!



Tatil denildiğinde akla ilk gelen yerlerden biridir Çeşme. Çeşme’de dinlence de var eğlence de. İncecik kumları, bakmaya doyulmaz mavilikleri, çeşit çeşit otları, zeytinyağı ve Ege mutfağının türlü zeytinyağlı yemekleri, taşlarla örülü Rum evleri, her biri Ege mimarisiyle kuşanmış 16 çeşmenin serinliği... Burada ister berrak sularda kaybolun, ister güneşin sıcağına kapılın ya da isterseniz rüzgara karşı sörfle koşun; ama mutlaka Çeşme sokaklarına bırakın kendinizi. Sokaklardan sıyrılıp kıyıya doğru ilerlemek istediğinizdeyse sizi bırakmayan bir yer var. Taş döşeli sokağın iki yanına dizilmiş cezbedici dükkanlarla bezeli çarşı. Rengarenk dükkanlara karışıp kendinize ve sevdiklerinize Çeşme hatırası seçme zamanı...
 
 
Çeşme’nin şifasını kapıp güzelliklerini seyredalmak, Alaçatı’yı görmeyince eksik kalır. Sıra sıra taş evleri, bir daralıp bir genişleyen sokakları, şirin Arnavut kaldırımları, kiliseleri ve güleryüzlü insanlarıyla Alaçatı’ya bir selam verin. Ayrıca, beldenin güneyinde yan yana sıralanmış koylarla yatçılar için adeta bir cennet olan Alaçatı iskelesi, 80 tekneye barınma imkanı sağlıyor. Alaçatı, Türkiye’nin en gözde sörf cenneti. Rüzgarla uyumu simgeleyen bu spora başlamak isterseniz bölgede pek çok sörf okulu mevcut. Çağla Kubat da Alaçatı’daki sörf müdavimlerinden.
  

Yazın rahat kıyafetler içinde olmak isteriz ama Çeşme’de rahat olduğu kadar da çekici ve kaliteli bir görünüm şart. Takıp takıştırmak serbest ama zevkli olmak şartıyla! Yemek için fazla zaman ayırmak istemeyenlere de İzmir’in sembolü meşhur ızgara sandviç, “KUMRU” şiddetle tavsiye edilir. Dünyada sakız ağacının ilk kez bulunduğu yer olan Çeşme’de olup da sakızlı dondurma, Türk kahvesi veya rakıyı da denemeden dönmeyin.
 
Çeşme, birbirinden güzel koyları ve beachleriyle de yazın en popüler yerleşimlerinden biri. Sadece deniz ve güneş değil; eğlence, müzik ve yemekler de dahil bu beachleri özel kılıyor. Özellikle Çeşme merkezine 1 km uzaklıkta bulunan Aya Yorgi Koyu’ndaki beach clubları mutlaka ziyaret edin. Boyalık Koyu’ndaki 7800 Çeşme, happy hour partileriyle eğlencenin daha keyifli olmasını sağlıyor, tavsiye ederim.
**

21 Haziran 2013 Cuma

Ah Rosalinda Vah Rosalinda!



Geçen gece uyumadan önce aklıma bir isim takıldı: Fernando Jose Altemirano Del Castillo ! Bir isim daha ne kadar uzun olabilir acaba, cidden çok merak ediyorum. Bu isim çocukluğumda izlemiş olduğum, başrolünde Latin şarkıcı Thalia’nın oynadığı Rosalinda isimli bir pembe dizi. Bizim 90 kuşağı mutlaka bilir bu diziyi. Sene 1999. Akşamüstü saatlerinde, haber öncesi hafta içi her gün yayınlanmak üzere verilen bir diziydi bu. Aşk, ihtiras, entrika, yalan ne ararsanız bu dizide bulabilirdiniz. Ben de o zamanlar bu diziyi nasıl bir hevesle izlemiş ve takip etmişsem dizinin tüm karakterlerini bir solukta sıralayabiliyorum. Sanki çok önemliymiş gibi! 

Efendim Fernando Jose isimli şahıs dizinin esas oğlanı, Rosalinda’nın kocası. Dizinin sonlarında Rosalinda’nın babası sandığı kişinin aslında babası olmadığı ve Fernando Jose’nin dayısının Rosalinda’nın öz babası çıktığını da hatırlatırsak bu iki başrol oyuncusu bir de kuzenler. Rosalinda, dizide saf, güleryüzlü, Polyanna niyetli bir varoş kızı. Kendisi çiçekçide çalışıyor ve en sevdiği çiçek beyaz gül. Ayrıca beyaz gülün saflık ve temizliği çağrıştırdığı vurgusu yapılmaktaydı dizide. Fernando Jose bir gün Rosalinda’yı görür ve ilk görüşte aşık olur. Gel gelelim Fernano Jose (her Brezilya yapımı pembe dizide olduğu gibi!) son derece varlıklı bir aileden gelmektedir ve ailesi bu birlikteliğe karşı çıkacaktır!

Öte yandan zengin bir adamı (o öldürmediği halde) öldürmekle suçlanan ve hapiste olan Rosalinda’nın annesi Soledad, kızını kız kardeşi hasta Dolores’e emanet eder ve Rosalinda, Dolores’i annesi sanmaktadır ta ki Dolores ölüm döşeğindeyken gerçeği söyleyene kadar! Rosalinda’nın aslında babası sandığı eniştesi de tipik bir Meksikalıdır, yerel kıyafetler giyer; Meksika şapkasız evden çıkmaz! Cinayet şöyle gerçekleşmiştir: Soledad söz konusu zengin Fernando Jose’nin dayısı Alfredo ile gizlice evlenmiştir. Soledad aslında zengin bir avukat olan Alfredo’nun sekreterliğini yapmaktadır. Alfredo, sosyal sınıf farkının ve özellikle kız kardeşi (çıkık elmacık kemikleri olan cadı kaynana) Valeria’nın tepkisinden çok çekinmektedir. Daha sonra Alfredo’nun kayınbiraderi ve Fernando Jose’nin babası olan Jose Fernando (başka isim bulamamışlar gibi, kelimelerin yerlerini değiştirip yeni isim türetmişler!) Soledad’a tecavüze kalkışınca Alfredo, Jose Fernando’yu öldürür ve Alfredo’nun suçunu Soledad üstlenir.
Buraya kadar her şey yeterince karışık zaten ama gelin daha da karıştırayım kafanızı...
Bizim esas kız ile esas oğlan restoranda karşılaşırlar, birbirlerinden hoşlanırlar, ailenin karşı çıkmasına rağmen evlenirler bıdı bıdı. Rosalinda’nın annesinin geçmişinden haberleri yoktur. Hem zaten bu sırada Rosalinda teyzesini annesi sanmaktadır. (Olsun, teyze de anne yarısı derler canım!)
Fernando Jose’nin üvey annesi Valeria (bizim çıkık elmacık kemikleri olan cadı kaynana), bu evliliğe ne kadar karşı çıksa da önleyememiştir ama daha sonra Rosalinda’nın gerçek annesinin, kocasını öldüren kadın olduğunu öğrenir. Rosalinda bu sırada hamiledir ve doğum yapar. Valeria, Rosalinda’nın çocuğunu alıp da Rosalinda’ya göstermeyince bizim kız aklını yitirir ve Fernando Jose, Rosalinda’yı akıl hastanesine yatırır. (Eee noldu o büyük aşka?) Hastanede yangın çıkmasıyla Rosalinda’nın öldüğü haberini alırlar ama Rosalinda yangından kurtulmuş, hafızasını kaybetmiş ve kaybolmuştur. Bizim kız bir süre dilencilerin eline düşüp mendil falan satar.
Öte yandan Rosalinda’nın kardeşi sandığı 3 kuzeni vardır. Bunların ikisi kız biri erkek. Erkek olan serseri Beto, kızlardan biri Polyanna’nın önde gideni Lucy, diğeri ise entrikanın dibi Fedra! (Gossip Girl’deki Georgina gibi düşünebilirsiniz) Fedra, sınıf atlama peşinde olan, zengin avcısı, güzel ve alımlı bir kadındır ve Rosalinda’nın yokluğundan faydalanarak Fernando Jose’yi elde etmeyi planlamaktadır. Sabreden derviş muradına erermiş derler, hem zaten güzel bir kadın; Fedra tabi ki Fernando Jose ile evlilik hayalini gerçekleştirir. Rosalinda dilencilik yaptığı sırada onu Rosalinda iken görüp beğenmiş olan dizinin yakışıklısı (çocukluk aşkım) Alex görür ve bu hayattan onu kurtarıp, her şeyi sil baştan öğreterek onu eğitir. Ancak onun Rosalinda olduğunu ona söylemez ve yeni bir isim vererek onu ajansının baş tacı yapar. Rosalinda’nın yeni ismi Paloma Dorandes olmuştur. Derken Fernando Jose ve Paloma (Rosalinda) bir cafede karşılaşırlar ama tanıştıklarında Fernando Jose akıllısı kızın Paloma olduğu öğrenince onun Rosalinda olduğunu anlamaz, ona yeniden aşık olur, bir ikilem içine düşer. (ama insan karısını hiç mi tanımaz yahu, insaf!) Alex de Rosalinda’ya aşıktır, Fernando Jose de, ama Rosalinda Fernando Jose’ye vurgundur tabi, haliyle Alex de bana kalıyor. (mutlu son!) Her şey o kadar basit değil malesef.


Paloma, Alex’in desteğiyle çeşitli eğitimler alarak şarkıcılık hayatına başlar ve bir yıldız olur. (ki kendisi gerçek hayatta Thalia olarak zaten bir şarkıcı) Bir gün Alex ile Paloma, Fernando Jose’nin verdiği bir piyano resitaline giderler ve orada Fernando Jose’nin çaldığı parça Rosalinda’nın hafızasını yerine getirmeye başlar. Bunun şaşkınlığıyla dışarıya fırlayan Rosalinda’ya araba çarpar! (Bu kadar da şanssızlık olmaz ki kardeşim!) Yüzündeki yara izi bir dizi estetik ameliyatla silinen Rosalinda’yı Fernando Jose ziyaret eder. Ona Rosalinda’nın sen olduğunu biliyordum gibisinden bir şeyler söylese de bizim kız  ona yüz vermez. Hem yıllarca bebeğini ona göstermemiş, hem de kız kardeşi (aslında kuzeni ama bizimki onu halen kardeşi sanıyor) Fedra ile evlenmiş ve kötü kadın Valeria’nın yalanlarına inanmıştır. (Tabi ki yüz vermeyecek, ne yapacak)



Fernando Jose Rosalinda’yı gördükten sonra karısı Fedra’dan uzaklaşmaya başlamıştır, Fedra durumunun sallantıda olduğunu anladığından tek kurtuluşun bir bebek olacağını düşünür. Ayrıca Fedra’nın fakir olduğu için terk ettiği eski sevgilisi Anibal ise Fedra’nın iyilik meleği kız kardeşi Lucy ile evlidir. Fernando Jose sarhoşken bile Fedra ile birlikte olmayınca o da Anibal’i baştan çıkarıp ondan hamile kalıp Fernando Jose’ye çocuğunun ondan olduğunu söyler. Fernando Jose sarhoş olduğu bir geceyi hatırlamadığından heralde o zaman olan oldu diye düşünüp kaderine razı gelecekken Rosalinda’nın peşini de bırakmamaya kararlıdır. (Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu!) 
Öte yandan Cadı kaynana Valeria’nın çirkin ama iyi niyetli bir kızı vardır ve o kızın kendi kızı olduğunu herkesten gizlemektedir. Çünkü bu kız Rosalinda hafızasını kaybettiğinde onu bulup da dilendiren adamın tecavüzü sonucu  olmuştur. (Bu dizide herkes birbirine tecavüz ederek çocuk doğuruyor anlayacağınız!) Rosalinda’nın serseri kardeşi Beto, Valeria’ya yazılmaktadır. Valeria, Beto’nun iltifatları karşısında kendini genç ve seksi hissettiğinden ilk başlarda ona karşı gelse de daha sonraları kendisinden yaşça epey küçük olan bu serseri Beto’ya aşık olur. Beto da hem Valeria’ya daha yakın olmak hem de parasından faydalanmak için Valeria’nın kızı olduğunu inkar ettiği Abril ile evlenir. Bu arada Valeria, Abril’i kendi evinde hizmetçi olarak çalıştırmaktadır. (vay arkadaş, ne anneler var; kendi annemizin değerini bilelim) Rosalinda’yı dilendiren adam Valeria’yı tehdit etmeye başlayınca Valeria adamı öldürür. Bu olayı gören Beto, polise şikayette bulunarak Valeria’nın hapse atılmasını sağlar.
Aynı anda rahatsızlık belirtileri başlayan Rosalinda ve Fedra hastaneye giderler ancak hastane raporlarının karışması sonucu ölümcül bir hastalığa yakalanan Fedra’nın yerine Rosalinda öleceğini sanır. Diğer yanda Fedra’nın her şeyden habersiz, saf kız kardeşi Lucy Anibal’dan bir türlü hamile kalamamaktadır. Hastane raporlarındaki karışıklık çözülüp, Fedra’nın bebeğinin Anibal’den olduğu anlaşıldığında çocuk Lucy’ye verilir. (garibim bu duruma bile çok sevinir!)
Dizi sonunda Fernando Jose ve Rosalinda birbirlerine kavuşup mutlu mesut yaşarlar. (Hele bi’ birbirlerine kavuşmasalardı, bi 80 bölüm daha çekerlerdi heralde)
ü  Rosalinda’nın annesi Soledad Alfredo’ya tam kavuşmuşken Alfredo vurulur ve ölür; Soledad mutlu olamaz.
ü  Bizim serseri Beto bir süre Valeria’nın jigololuğunu yapmıştır ancak sonraki akıbetini hatırlamıyorum. Lucy illa ki mutlu olacak bir şeyler bulmuştur, Fedra’nın Anibal’den (yani kendi kocasından) olan bebeğine annelik yapar.
ü  Benim yakışıklı Alex’im yine bana kalmadı bak, gitti hep kanka takıldığı menajer kızla evlendi; bu hiç hoşuma gitmedi, burdan onu ayıplıyorum.
 
ü  Gece yatmadan önce aklıma takılan bu “Fernando Jose Altemirano Del Castillo” ismi kendi kendime 3 dakikada bu diziyi özetlememi sağladı. Derslerimi bu kadar kendimi vererek çalışmış olsaydım şu anda Türkiye birincisiydim. Aradan onca yıl geçmesine rağmen dizinin her karesini sanki dün izlemişçesine özetleyebiliyorum. Buradan kendime hayretlerimi sunuyorum efendim. Bütün diziyi kendi kendime bu şekilde özetlediğim için de ayrıca tebrik edilmeliyim bence! Yarın internetten bu diziyi açıp Alex’imin olduğu bölümleri yeniden izleyesim var arkadaşlar. 


Ne Çektin be Rosalinda!




**